28.01.2025 Günlük

 

Saat: 06:46

Dün Kadiş'le konuştuk. Bir akrabaları vefat etmiş. Eşinin pek gidesi yokmuş ama mecburen cenazeye gitmek zorunda olduğu ile ilgili bir dünya söylenmiş. Hatta adam malum o kadar boğazına düşkün ki, kahvaltı yapmadan evden çıkmamak adına resmen direnmiş. Yazık kız sinir krizi geçiriyor. Akrabası gelmesi için aramış. Zaten hasta ayrıca çocuğu evde. Nasıl gitsin? Kocasının pis boğaz olmasına aşırı sinirlenmiş ki, bence sonuna kadar da haklı. Hiç mi oruç tutmadın yani. Gitmeden akşam yemeği menüsünü de araya sıkıştırmış. Kız resmen boğmamak için zor tutuyor yani. Ah bir de temizlik yapması gerekiyormuş, ev çok batıkmış. Yapamayacağını söylemiş. Bozulup gitmiş. Açıkçası bizim evde çoktan isyan çıkmıştı. Çalışmıyor diye evdeki insana köle muamelesi de yapılmaz ki. Allah sabır versin. İşi gerçekten de çok ama çok zor. Oğlu apayrı bir dünya ki onu da bir ara paylayacak. O da sabrını zorluyor.

Oğlum dün yazarlık kursu için kaydımı yaptırdı. Biraz söylendi ama sağ olsun beni üzmedi. Aksi takdirde sadece form doldurmak için iki saat yol gitmek zorunda kalacaktım. Oradan anneannesine gitti. Malum biz görüşmeyince kendisi arada gidip onları görüyor. Görüşebilir tabii ki. Biz hiçbir zaman kısıt koymadık. Betül'de gelecekti ama ev uzak olduğundan ve çalıştığından gelmemiş. 

29 Ocak'taki kitap kulübü toplantısı için Küçük Prens kitabını okumaya başladım. Zaten kısacık kitap. Ancak yatmadan önce okumaya başladığımdan birkaç sayfa okuyorum. Sonra uykum geliyor. Akşam bitiremedim ama sanırım bugün biter. 

Dün bilgisayarda yine uzun süre çalıştım. Gözlerimi bu sabah yine zor açtım. Aşırı batma oluyordu. Şükür şu anda daha iyiyim. Bugün dünden biraz daha fazla çalışmam lazım. Dün yine telefonda çok vakit kaybettim. 

Blog yazılarım hâlâ düzene oturmadı. Ayrıca online yazarlık kursundaki ödevlerime de başlamam lazım. Okunacak iki kitap daha bekliyor. Bir de kırmızı ile ilgili bir hikaye hazırlamam lazım. Kafe ödevini hafta sonuna bırakırım. Birkaç gün ev sakinken ve yemek derdi yokken yazı işlerini hafifletmem gerek. Dünden kalan yemekler var. Bugün yemek yapmayacağım. Oğlumda evde değil nasıl olsa. bulgur pilavı ile fırında tavuk incik ve kanat var. Eşimle bana yeter. 

Eşim göğsündeki ağrı için bugün doktora gidecek. Doktorlardan nefret ediyor ama kimse isteyerek gitmiyor ki. İnatla randevuyu iptal etmemi istemiş olsa da, kusura bakmasın ama o doktora gidilecek. Göğüs kemiği ağrısından şikayetçi. Nefes alırken acıdığını söylüyor. İnşallah ciddi bir şey yoktur. Akşam oğlum eskilerden bir sürü fotoğraf göndermiş. Benim lise zamanlarımdan bile fotoğraflar var. Oğlumun bebeklikleri. Mazi bir anda gözümde canlandı. Dün gibiydi liseye girişimiz. Ne heyecanlı ve duygu dolu. Sonra mezuniyetim geldi gözümün önüne. Oysa tüm bunlar dün olmuş gibi geldi aradan yıllar geçmesine rağmen. Zaman hızlı geçiyor. Ömür bitiyor ve biz yaşlanıyoruz. Gençlik ne güzel şey ama çalışırken kıymetini bilememişiz. Okul zamanları aslında ne kadar da güzelmiş. Fotoğrafın birinde öyle içten, öyle dertsiz tasasız gülmüşüm ki, şöyle bir bakınca o kadar güzel bir daha ne zaman güldüğümü düşünmeden edemedim. Elbette içten gülüşlerim oldu ama o çocukluk zamanlarındaki saflığı aramadım değil. Dünyanın kötülüklerinden uzak, tertemiz. Hayatın sadece okula gitmek olduğu o günleri aradım belki de. İnsan çocukluğunun ve gençliğinin kıymetini, güzelliğini yaşlanınca anlıyor ama geçmiş olsun. Artık zaman kalmamış oluyor. Ömür azalmış. Kalan vakitte ne yapabilirim diye düşünüyorsun. Üstelik eskisi gibi de değilsin artık. Hastalıklar gelip kurulmuş vücuduna, uzun yürüyüşler yapamıyor, koşamıyorsun. Gözler eskisi gibi görmüyor. Saçlara beyazlar eşlik ediyor. Öyle şelale gibi beline kadar inen saçlarında yok artık. Oysa en çok sevdiğimdi uzun saçlar. Şimdi çok uzun saça tahammülüm yok. Ne kadar kısa, o kadar iyi. "Her şey gençlikte olur!..." derdi rahmetli anneannem ve babaannem. Ne kadar da haklılarmış. Kanının kaynadığı zamanlar. Her şey toz pembe. Dünya ne güzel diye geziyorsun. Yorulmak nedir? bilmiyorsun. Şimdi azıcık iş yapsam belimin ağrısından yatıyorum. Gençlik gitti, tutamadım diye bir şarkı vardı sanırım. Gerçekten de gençlik gitti ve arkasından baktık. Oğlum bile üniversiteli oldu. Oysa onu daha dün doğurmamış mıydım?