Saat : 06:28
Dün gece nedense üç kez uyandım. Toplamda da altı saat otuz dört dakika uyumuşum. Uyku puanım ise seksen bir. Normalde çok uykum vardı. Neden uyandığımı da bilmiyorum. Bir tanesi rüya nedeniyleydi hatırlıyorum. Rüyayı net olarak hatırlayarak uyandım. Sabah yazarım diyerek yeniden uyumaya devam ettim. Ancak sabah uyandığımda rüyadan ne tek bir sahne, ne de tek kelime aklımda kalmamıştı. Bu sıralar nedendir bilmiyorum ama gördüğüm rüyaları sabah kalktığım zaman hatırlayamıyorum. Şayet uyanırsam hemen yazmam lazım ama uyku düzenimi bozacağını düşündüğümden uyansam bile uyumaya devam ediyorum ama sabaha hiçbir şey hatırlamıyorum.
Akşam eşimin kardeşi ve oğlu geldi. Diğerleri yoktu. Ömer yine her zaman ki gibi. Ne yerinde duruyor, ne de laf dinliyor. Her ne kadar kabul etmek istemeseler de, kardeşini kıskanıyor. Üstelik kardeşi uyusun, rahatsız olmasın diye üzerinde kurdukları baskının farkında da değiller. Bağırıp, azarlayıp bir çocuğun rahatını sağlarken, diğerini ise dışlıyorlar. Arada büyük çocuk eziliyor ama söylesen kabul etmezler. Gerçekler her zaman acıdır ve acıtır. İnsan kendi eksiklerini ve yaptıklarını görmez. Eşimin dediği bir laf var. "İnsan kendi gözündeki çöpü görmez." diye söyler hep. Aynen de öyle. Başkasının gözüne bakıp söylerler hep. "Bak senin gözünde çöp varmış!..." diye. Mesela oğlumu çok sıktığımdan bahsederler. Neymiş reşitmiş. Biz de bunu kabul ediyoruz zaten. Fakat sizin bilmediğiniz, benim geçtiğim yollardan henüz siz geçmediniz. Hani bekara karı boşamak kolay gelir ya. Siz oturduğunuz yerden beni eleştiriyorsunuz. Bakalım sizin çocuklarınız benim oğlumun yaşına geldiklerinde siz nasıl olacaksınız? Benim çok evhamlı olduğumu düşünüyorsunuz ya, siz de iki tane evlat var. Bakalım o zaman gelince siz ne olacaksınız? Nasıl evhamlı olacaksınız? Üstelik birinin üç, diğerinin iki çocuğu varken ve benim getirdiğim yaşa çocukları henüz gelmemişken bana akıl vermeleri ne kadar doğru? Mesela küçük eltimin oğlu halen daha kendisi yemek yiyemiyor. Doğru dürüst tuvalet eğitimi yok. Kreşte kendi işlerini gördüğü halde evde annesine naz yapıyor. Onlarda aman dökülmesin, aman bir an önce yesin diye altı yaşına gelmiş çocuğa halen daha kendileri yemek yediriyorlar. Tuvalet eğitimi ise daha vahim. Pet şişeye tuvalet yaptırmak ne demek? Siz önce çocuğun tuvalet eğitimini tamamlatıp, yemek yemesi için ona müsaade edin. Sonra gelin benim kaç yaşına gelmiş çocuğumun aldığı eğitimi anlamaya çalışın. Sorgulayın demiyorum zira o sizin haddiniz değil. Kimse benim anneliğimi, eşimin babalığını sorgulayamaz. Çok şükür benim çocuğum çok sakin bir çocuktu. Hoş benim kuzum hâlâ daha çok sakin bir çocuk. Arada kapışıyor olsak da çok şükür bizi hiç üzmedi. Burada amaç ben daha iyi çocuk yetiştirdim sen yapamadın değil. Herkesin bir tarzı var. Ancak çocuk yetiştirmek birazcık da olsa eskilere kulak vermek demek. Her şey kitaplarda yazanlarla yapılıyor olsaydı, kitap okuyan herkes mükemmel sonuçlar ortaya çıkarırlardı. Bazı şeyler tecrübe ile sabittir. Eskileri dinlemek gerekir. Deneyimlerine kulak vermek, bilgilerinden, gördüklerinden, yaşadıklarından yararlanmak ve feyz almak gerekir.
Birde olaya şu açıdan bakmak lazım. Her ne kadar bazı durumları beğenmiyor olsan da, bu insanlar zamanında kaç tane çocuk yetiştirmişler. Topluma karıştırmışlar. Peki öyleyse neden biz bu insanlara güvenmiyorsun? Annesi de dahil olmak üzere neden sürekli bir kontrol etme çabası? Kadın çok naif birisi. Bu nedenle de ses etmiyor. Kaldı ki bazı durumlardan dolayı da orada kalmaya mecbur olduğundan da sesini çıkaramıyor. Kendinde bir eziklik hissediyor kendince. Ortamlarda kendisini o kadar yük gibi görüyor ki, her işe koşturmaya çalışıyor. Kızı bunun ne kadar farkında bilmiyorum ama annesinin içinde bulunduğu durum gerçekten kötü. Dışarıdan durum hiç de hoş görünmüyor. Sanki evde yatılı olarak kalan evin hizmetçisi ya da çocuk bakıcısı konumunda. Yemek yapıyor, çocuğa bakıyor ve kızı elindekinin kıymetini bilmiyor. En basitinden kadın kendisini ve abisini büyütmüş. Bu açıdan bakıldığında bile kadını kendi haline bırakması gerekir. Tabii ki herkesin kendi hayatı. Kimseye bir şey denmiyor. Fakat bu kafa ile de etrafında kimse kalmayacak farkında değil. Ben elimi, eteğimi çektim. Haziran ayında bana gönderdiği mesajdan sonra eşi daha yeni bizim eve geldi. Kendisi ise hiç gelmedi. Daha doğrusu gelemedi. Biz ise birkaç kez mecburen gitmek zorunda kaldık. Daha da gitmeyi düşünmüyorum. Mümkünse onlarda gelmesin.
Kendi abisi ile bile çok yakın oturmalarına rağmen, görüşmüyorlar. Hoş gelinleri de pek normal sayılmaz ama burada asıl sorun kızının çocuğuna bakılması, oğlunun çocuğuna bakılmamış olması. Bu nedendendir ki, kendi gelinleri de bu duruma kinlendi ve şu anda görüşmüyorlar. Birbirlerine doğru dürüst selam dahi vermiyorlar. Yeni yeni birbirlerine gidip gelmeye başlamışlar. Ama ne olursa olsun, çevresinde çok bilmişliği nedeniyle kimse kalmamaya başladı. Ben artık eskisi gibi kendisine tavsiye de vermiyorum. Hoş zaten aile toplantıları dışında kendisiyle de görüşmemeyi tercih ediyorum. Bana ne. Ne de olsa her şeyin en iyisini o biliyor ve kimseden de tavsiye almaya ihtiyacı yok. Şu anda annesine mecbur olduğundan belki de bu kadar ılımlılar. İleride çocuk büyüdüğünde ne olacak bakalım?
Eşi benim çocuğum gibiydi. Elimde büyüdü diyebilirim. Fakat ben bu zamana kadar elimden gelenin fazlasını da yaptım. Bu saatten sonra onlarda fırtına kopsa, bende yaprak kıpırdamaz. O derece soğudum. Değer, kadir-kıymet bilmeyen insanları hayatımdan çıkaralı çok uzun zaman oldu. Şu anda bazı insanlara olduğu gibi, kendilerine selam veriyorsam eğer bu eşimin hatırınadır. Ben kendisini kardeşim gibi gördüğüm halde, o beni ablası yerine koyamadı. İyi niyetimi ise hiç anlamadı. Bundan sonra ağzı ile kuş tutsa faydasız. Hayat kısa ve gereksiz insanlarla kaybedecek zaman yok. Allah'ım herkesin çarşısına pazar versin ama benden fersah fersah uzak olsun.