Saat: 14:44
Dün gece geç uyuyunca, sabah 6'ta da kalkamadım haliyle. Alarmı kapatıp bir saat daha uyumuşum. Eşimin namaza kalktığını duydum ama yine de kalkamadım. Uyandığımda saat dokuzu geçiyordu. Gördüğüm tuhaf rüyayı hâlâ daha aklımdan atamıyorum. Eşime anlattım ve rüya defterime de yazdım.
Türk Müziği konseri çok güzeldi. İncesaz'ın Bahriyeli şarkısını nasıl olur da daha önce dinlemedim diye hayıflanmadım değil. Eşim konserin ikinci kısmına yetişecekti ama konser tek bölüm olduğundan maalesef konseri izleyemedi. Keşke konseri birlikte izleyebilseydik. Ama şarkıların videosunu çekip kendisine izlettim. En azından gelememiş olsa da dinleme fırsatı olsun istedim.
Konser sonrasında bir kahvecide kahve içtik. Sosyal medyadan gördüğüm ve bana göre aşırı abartılan bir yer. Kumda kahvesi çok güzel ama onun dışında mekan bana göre değil. Aşırı ışık var ve müzik var. Göz yoruyor ve baş ağrısı yapıyor. Masalar çok dip dibe. Sadece nostaljik fotoğraflarla çok güzel pazarlanmış olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında bize pek hitap ettiğini söyleyemem.
Eşimle iki saat çok güzel zaman geçirdik. Zamanın nasıl geçtiğini ve eve dönüş için nasıl olup da son vasıtaya kaldığımızı anlayamadım. Hava kuru soğuktu her zamanki gibi. Çok üşüdük ama aşkımla üşümek bile güzel. Yıllar sonra bile onunla bu duyguları paylaşabiliyor olmak çok güzel. Anılar biriktirmek önemli, hayat kısa ve zamanı iyi kullanmak gerek.
Bu sabah ailecek kahvaltı yaptık. Hava çok sıkıcı. Oğlum kütüphaneye ders çalışmak için gidecekti ama sonradan vazgeçti. Haftaya finalleri başlayacak ve ders çalışıyor. Eşim biraz uyudu. Ben geç uyandım diye kafam bir hoş. Çok fazla uyumamaya vücut alışınca sarstı.
Bugün canım bir şey yapmak istemiyor ama İngilizce çeviriye ağırlık vermek gerekiyor. Yoksa yetişmeyecek. Kelimeler halen daha bitmedi. Kelimeler viterse cümle çevirilerine geçebilirim. Haftaya da sınav var. Sınava da hazırlanmak gerek. Hikaye yazımları da bekliyor. 30 günlük yazı planında yine gerideyim. Kaç gündür kitap kapağı da açamadım. Biraz hızlandırılmış olarak her şeyden azar azar da olsa yapmak gerek. Hele bu havalarda çalışmak daha da zor oluyor. İnsanın resmen battaniye altından çıkası gelmiyor.
Dünden tavuk suyu çorba ile patates yemeği var. Bugün yemek yapmayacağım. Sabah "Balık yapalım mı? diye sordum istemediler. Ayrıca yemek de olunca yemekler bitsin istediler. Belki yarın yaparız. Ah şimdi mutfaktan konu açılmışken mutfak dolaplarının ve fırının da silinmesi gerekiyor. Bir ara onları da halletmek gerek.
Bu akşam dizi ya da film gecesi mi yapsak acaba? İzlenmeyi bekleyen yarım kalmış diziler var. Hatta alt yazılı olduklarından dolayı kulak aşinalığı da olur. Şimdi gidip mutfağı toparlamam ve sonrasında da biraz kitap okuyacağım. Saat 17:11 olmuş bile. Zaman ne çabuk geçiyor.
Dün Kader ile konuştum. Depresyonda. Yataktan çıkmasını ve dünyaya karışmasını söyledim. Hatta Halk Eğitim Merkezlerinin bu konuda kendisine yardımcı olacağını, bu halinin hiç sağlıklı olmadığından bahsetmiş. Şehir dışında okuyan iki kızına fena halde kafayı takmış durumda. Herkes çocuğunu düşünür, endişelenir ama onunki fazlasıyla abartı. Hastalık derecesine gelmiş. Gece düşünmekten uyku uyumuyor. Tedavi olmazsa durumu daha da kötüye gidecek. Kimse ile görüşmediği içinde yalnız kalacak. Ne yapayım ben söylemem gerekenleri söyledim. Sonuçta "Her koyun, kendi bacağından asılır."